2 Temmuz 2016 Cumartesi

Çareli Çaresizlik

Sonra bir gece karşılıklı olarak devam ettirilmek üzere söz verilmiş, birinin kaldığı yerden diğerinin devam edeceği, ama birinin artık devam etmemesi gerektiği bir şiirin en son satırında kalınan yerden devam etmek gayesi ile eline kağıdı kalemi alıp şiir yazmaya oturmuştu. Kalemi kağıt ile buluşturmuş lakin kalbinden Venüs'e açılan, küçülen adımlarla ulaşılan yoluna engeller çıkmıştı. Venüs'e ulaşacaktı ve oradan dünya tımarhanesine tımar edilmek üzere hapsettiği korkularını izleyecekti ki o tımarhanede kısılı kaldı. İstikametini şaşırmış, kendini kendi kalbinde imha etmiş, akıbetini kestiremeyen bir ışıksızlığa esir kalakalmıştı.

Düşünüyordu. İnsan dışında çarelerin çok fazla olduğu ama hiçbir insanın bir çareye özne olamadığını aklına getirip yeniden biçare kaldığını fark etti. Hatta bu durumdan hicap duymayıp, modaya uyarak kendisine çareler satın almak istedi. Çarelerin satıldığı pazara gitmek istedi. Onun bile nerede olduğunu bilmiyordu. Sokağa çıkıp yoldan geçen birine sorsa elbet bir cevap alırdı. Oturduğu yerden kalkıp, aklına geleni yaptı ve sokağa çıkıp ilk gördüğü kişiye sorup cevabını aldı. Cevabına nail olmanın verdiği ufakça bir rahatlama ile yola koyuldu. Hiç tanımadığı, daha önce geçmediği bir yola girmişti. Ayakları kendi karar almışçasına adım atıyor gözleri yolu kaybetmemek için pürdikkat kesilmiş ve yoldan başka bir yere bakmadan ilerliyordu. Kendisinin yerinde kim olursa olsun, onun da aynı şeyi yapacağından emindi ve bu duygu kendisini gururlandırmaya yetiyordu.


Sonra bir anda yolunun üzerinde bir mezarlık olduğunu fark etti. Küçük bir mezarlıktı bu ve kapısından içeri baktığında kimseyi görememişti. Kapısından bakmıştı çünkü etrafı kocaman gövdeli, upuzun ağaçlarla çevriliydi. Sanki çare pazarlarından çare satın alan insanların, mezarlığı görmemek için bir duvar, mezarlığa canlı veya cansız kendilerini sokmamak üzere, dünya ile mezarlık arasına koydukları bir parmaklıktı bu ağaçlar. Kendilerini dünya tımarhanesine hapsetmeyi ne çok seviyordu insanlar diye düşündü.  Ağaçları bile parmaklık şeklinde kullandığına göre bu insanlar, kim bilir neler yapmazdı. Gitmesi gereken yolun doğruluğuna bir kez daha inandı. Çünkü çare satan insanlar elbette ona da uygun bir fiyata, uygun bir çare bulurlardı. Kendine güveni arttı ve gülümseyerek yoluna devam etti.


Nihayet varması gereken yere varmış, çare satıcılarını dikkatlice süzmeye başlamıştı. Kendisini en çok dinleyen ve kendisine en çok önem veren satıcıyı arıyordu. Ödeyeceği paranın hiçbir önemi yoktu. Çaresizliğine bir çare bulsundu, yeterdi onun için. Konuştu, dinledi, araştırdı, etrafa sordu ve sonunda birinde karara vardı. Yüklüce para ödeyip, çareyi satın aldı. Daha ne olduğunu, nasıl kullanacağını bilmiyordu. Belki de satıcı, eve birilerini gönderip ona daha anlaşılır şekilde öğretecekti çaresini kullanmasını. Böyle düşününce daha da rahatladı içi. Memnundu, çünkü büyük bir sorunu hallettiğine inanıyordu. Artık onu kimse uzunca bir zaman üzemezdi. Belki de sonsuza kadar üzülmezdi, çünkü öylesine yürekten inanıyordu ki kararından vazgeçmeyi aklının ucundan bile geçiremiyordu.

Aradan zaman geçtikçe sıkılıp tekrar pazara giderek alışverişini yapıyordu. Pazar yeri artık onun için bir anlamda mabete dönüşmüştü ama farkında değildi. Bu artık onun için bir ritüele dönüşmüştü. Bazen başkalarının daha güzel çareler bulup daha ucuza satın aldıklarını duyuyordu. Onları o kadar kıskanıyordu ki öyle zamanlarda, öfkeden içi içini yiyordu. Bu kıskançlık yüzünden ne paralar harcanmıştı, kendisi de bilmiyordu. Ayda yılda bir muhabbet edebildiği insanlar gördüğünde onlara sadece bu çarelerden bahsediyordu. O insanlar da ona aynı şeyleri, satın alarak sahip oldukları çareleri anlatıyorlardı. Bundan başka konuşacak konuları kalmamıştı. Varsa yoksa en son çıkan çarelerden satın almak... Başka bir şey düşünmüyorlardı. Bir anlamda çare satıcılarını ilah olarak görüyorlardı. Çare satıcılarının sundukları çareleri satın alarak geçici de olsa kurtuluşa erdiklerini zannediyorlardı. Bu bile yeterdi onlar için. O da bu düzene kendini emanet etmişti. Belki de teslim etmişti.

Öyle veya böyle bir şekilde çare satıcılığı düzeni, bir devri daim egemenliğine dayalı olarak varlığını insanlık ummanında genişletti, genişletti, büyüdü, sonu görünmeyecek bir kuvvete ulaştı. O da bu kuvvetin bir parçası olmaktan dolayı rahattı. Kendine çareler satın alıyordu ve yeni çareler üretilmesi için dualar ediyordu. Güdülmek hoşuna gidiyordu. Güdülenler milletinin ulemalığını yapmak onun için bir şerefti. Her gittiği yerde bunu anlatıyordu. Herkesi bu dünyaya çağırıyordu.

Bir gün alakasız bir biçimde kendi kendine düşünüp konuşuyordu. Çok eskilerden kalma bilgileri aklının ucundan geçmeye başlamıştı. Hayal meyal hatırlamaya çalıştığı şeyleri düşünmekle kendini meşgul etmeye başladı. Derken ışıklı bir bahçede otururken kendi kendine şunları düşündü: Çareyi bir insanın kalbinde bulamayan, bir insana iyilik yapamayan, birisiyle oturup güzel şeylerden sohbet edemeyen, sohbet edecek güzel şeyi kalmayan insan müsveddesi, kendini çare satın alarak iyileştiriyor. Gayrı şahsi münasebeterin, şahsi münasebetlere ket vurduğu, ortadan kaldırmaya çalıştığı ve büyük ölçüde başardığı kötü zamanlar yaşıyor insanlar. Dertlerine çare arayanlar, bir insanın kalbine sığınmak yerine kendilerini korkunç şekilde insan kalbinden uzaklaştırıyorlar. Hülasa kalpten kalbe giden ve görülmeyen yolları hatırlamak değil miydi insanın en büyük çaresi?

7 yorum:

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. "kör bir boşluğa düşer gibi yaşıyorduk ve dik bir yokuşu çıkmaya benziyordu bu düşüş."demiş Emrah Serbes...Çareyi insan kalbinden uzak kalarak arayan çaresi olan ama çaresiz olmayı tercih eden insanlar için söylenmiş bir söz gibi sanki...Başarılı bir yazı olmuş tebrikler👏🏼

    YanıtlaSil
  3. Verilmek istenen güzel yalnız gecislerde sanki dağılma oluyor. Söz sanatlarının kullanı gayet iyi kelimeler oturakli. Kalemine sağlık...

    YanıtlaSil
  4. Yüreğine sağlık kardeşim.Yazıların günden güne dahada güzelleşiyor.Çare kelimesinin yerine konup okunduğunda günümüzün resmini çizebilecek o kadar çok kelime var ki saymakla bitmez.Fakat sen bu kelimeler için kullanılabilecek en kapsayıcı kelimeyi kullanmışsın ve bu çok güzel olmuş. Ayrıca şu kısım; "İnsan dışında çarelerin çok fazla olduğu ama hiçbir insanın bir çareye özne olamadığını aklına getirip yeniden biçare kaldığını fark etti" bende tuhaf bir etki yaptı arka arkaya tekrarlamaktan kendimi alamadım :)

    YanıtlaSil
  5. güzel bir yazı olmuş günümüz insanını özetleyen br yazı yüreğine kalemine sağlık

    YanıtlaSil
  6. Çok başarılı olmuş. Özellikle son paragrafı beğendim. Vaziyeti o kadar net açıklayabilmişsiniz ki, tebrik ederim.

    YanıtlaSil