20 Mart 2016 Pazar

Kendine sağır, dünyayı duymaya hazır insan

"İnsan mahzun olduğu zaman pek karışık düşünür. Ne düşündüğünü de anlatamaz." demiş Peyami Safa. Yine pek karışık düşündüğüm, ne düşündüğümü de anlatamadığım zamanlardan birindeyim... Bilmeden, istemeden böyle bir maceraya girişmiş olmanın sonucunu önceden kestirmek bir hayli zor olacak. Bu zorluğu aşmak için bir yerden başlamak gerekecek elbette. O zaman yazgımın bana müsaade ettiği imkanlar dahilinde başlamak istiyorum. 

"Bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum." dizesi ile Dilaver Cebeci, aslında ahvalimizin ne kadar ürkünç bir durumda olduğunu açıklamıştı ziyadesiyle. Azgın kalabalığın çirkef gürültüsü bize fırsat vermiyor bir türlü duymamız gereken sesleri duymamızı. Aksine siyasi propagandalar bir yandan, teknolojinin sağır edici gürültüsü bir yandan, edebe aykırı yapılan edebiyatın kulaklarımızı tırmalaması bir yandan... 


Kuşatılıyoruz her an, her saniye. Gürültü, yatılı gelmişçesine rahat hareket ediyor ve biz de en yürekten misafir ediyoruz onu. Etrafa yaymış olduğu iniltiler, ninni imiş gibi geliyor özünü unutmuş kulaklarımıza. Bu gürültü ki, insanları sabah erkenden uyandırıp, akşamları erkenden uyutacak kadar avaz avaz bağırıyor. Bizi her an tembihliyor. Kulaklarımızı çektiği bile oluyor bazı bazı. 

Bütün bu sağır edici kuşatılmışlığın hakimiyetinden sizleri, soylu bir duruşa davet ediyorum. Ey insanlar! Lütfen kendinizi dinleyin bir an olsun. Paranın evrensel emirlerinden bir an olsun sıyrılıp, kendinize bir boşluk oluşturun. Kafesinden kaçıp özgürlüğüne kavuşan kuşlar misali kendinizi dinleyin. Özünüzde bulunan iyilik melaikelerini, iyilik meşalelerine dönüştürmek amacınız yok mudur hiç? Geliniz, en temiz süzgeç olan kalplerimizin sesini duymak için kulaklarımızı dünyanın gürültüsüne kapatalım. Sokakta yürürken, masa başında otururken, araba sürerken, yemek yerken, sohbet ederken yayalım vicdan muhasebesinden geçirdiğimiz güzellik günlerinin muştularını.

İçimizde bir ses var. Gelin hep beraber değil, tek tek, kendimiz, kendi iç sesimizi duymaya çalışalım. Bütün dünyaya rest çekerek, bencillik için değil benliğimiz için bunu yapalım. Kendi kalbinin feryadını duymayan, başka kalplerin imdat çağrısına aşina değildir ve sözde duymuş rolü yaparak, sahip olunan insanlık gürültüsüne bir gürültü daha eklemeye kendisini ram eder. 


1 Mart 2016 Salı

Yıkıntı

Devrin modası dalkavukluk. Sıradan, alışılagelmiş, normalleşmiş. Dalkavuk olmayana hiçbir şey yok. Şahsiyetler önemli değil, zaten yoklar. Nereden olduğun belli değil. Kim olduğun mühim değil. Ne için yaşıyorsun bilgisi yok. Her şey muallak, zan. Hevalar ilahlaştırılmış. En büyük ilahları para. Her şeye boyun eğmek, tek yaptıkları. Rab belledikleri; güç, güçlünün yanında olmak.

Köprüyü geçene kadar ayıya dayı demeyenlerin niteliği, ayıya dayı diyenlerin niceliğinden üstündür. Zamanın yazgıları bu ince çizginin etrafında erimekte. Eriyip tükenirken ölmekte. Ayı'yı tanıyamadan ayının tutsağı olmakta. Tutsaklık... En bilinçsiz öykünme. En geçerli öykünme. Ayı'nın ayılığını tanımak için çırpınma, belki birkaç fotoğraf içinde ayı ile birlikte bulunma. Ayı'yı savunmak... Ayı'nın gücü için kendimizi gözden çıkarmak. Ayı daha güçlü olsun diye gücümüzü ayı için sarf etmek.

Bütün bunlar olurken, ayı tanınmışken, ayı'ya dayı demeye başlamak. Dayı'yı öğrenmek. Dayı olmayınca neler olmayacağını, dayı bulamayınca yok olacağını tecrübe etmek.

Temaşa alkışlarla yankılanıyor. Çanaklar ile dağıtılıyor. Kaleler bile zaptedemiyor bu efsunlu neşeyi. Herkesin yüzünde gülücükler. Efsun yayıldıkça kalpler hizaya giriyor. Kalpler, hesap vermeyi beklemeye başlıyor. Kalpler, alacakları emrin ne olacağını merak ediyor. Kalpler, güçten korkuyor. Kalpler, güç ne derse onu yapıyor. Kalpler, en çok ayıya dayı demeyi seviyor. Kalpler, gücün kimi ayı yapacağını bekliyor. Kalpler, bir müddet sonra ayıya dayı demek heyecanı için yanıp tutuşuyor. Ve kalpler, aldıkları emir gereği, icbar olunduğunu bilmeden, bilerek ve isteyerek ayıya dayı demeye başlıyor.

Bu talihsiz yıkıntılara evrilmiş hayatların düzenine döngü deyip geçmek, ayıya dayı demenin en fena, en başıboş çeşidi. Ve bu döngünün farkına varmadan yaşamayı istidad haline getirmiş olmak... Hevaları ilahları oldu.

Allah önünde evvela "Ben" olmak için çabalayacağım. Bu çabalarım ile Allah'tan başkasından talepkar olmayacağım. Ayıya dayı dememek için gerektiğinde köprüyü yıkacağım. Köprüyü başımıza bela edenlerin başına yıkmaya çalışacağım sadece ve sadece Allah'tan talepkar olarak. Allah'tan başka ilah yoktur.